İngilizce örnek geniş zaman cümleleri ve türkçeleri, ödev cümleleri - Bilgi Ders Ödev Konu Takip 2013
Headlines News :
Bu sitede bulunan konu anlatımları,dersler,örnekler,sorular başka sitelerden alınmaktadır.. Blogger tarafından desteklenmektedir.
Home » , , » İngilizce örnek geniş zaman cümleleri ve türkçeleri, ödev cümleleri

İngilizce örnek geniş zaman cümleleri ve türkçeleri, ödev cümleleri

Written By Reis on 23 Aralık 2012 Pazar | 09:21


İngilizce örnek geniş zaman cümleleri ve türkçeleri, ödev cümleleri, ingilizce simple present tense örnek cümleleri, ingilizce türkçe geniş zaman ödev örnek cümleleri
I abandon Ben bırakırım 
I abandon the cigarette. Ben, sigarayı bırakırım.  
You abbreviate Sen kısaltırsın 
You abbreviate your hair. Sen, senin saçın kısaltırsın.  
He abduct O kaçırır 
He abduct the bus. O, otobüsü kaçırır.  
We abhor Biz nefret ederiz 
We abhor from the volleyball. Biz, voleyboldan nefret ederiz.  
They abide Onlar kalır 
They abide in Ankara. Onlar, Ankara'da kalır.  
We abide by Biz uyarız 
He abort O düşürür 
He abort your child. O, senin çocuğunu düşürür.  
We absolve. Biz bağışlarız.  
We absolve you. Biz, seni bağışlarız.  
They abuse. Onlar kötü kullanır.  
They abuse the car. Onlar, arabayı kötü kullanır.  
I accelerate Ben hızlandırırım 
I accelerate the work. Ben, işi hızlandırırım.  
You accept Sen kabul edersin 
You accept help. Sen, yardımı kabul edersin.  
We acclaim Biz alkışlarız 
We acclaim beautys. Biz, güzellikleri alkışlarız.  
You accommodate Sen yerleştirirsin 
You accommodate my suitcase. Sen, benim suitcasemi yerleştirirsin.  
They accompany Onlar birlikte bulunur 
They accompany our friends. Onlar, bizim arkadaşlarımızla birlikte bulunur.  
He accomplish O başarır 
He accomplish the quiz. O, sınavı başarır.  
He accost O sarkıntılık eder 
He accost girls. O, kızlara sarkıntılık eder.  
We accumulate Biz biriktiririz 
We accumulate our moneys. Biz, bizim paralarımız biriktiririz.  
They accuse Onlar suçlar 
They accuse evermore. Onlar, daima suçlar.  
He accustom O alıştırır 
He accustom you cigarettes. O, seni sigaralara alıştırır.  
We achieve Biz başarırız 
We achieve quizes. Biz, sınavları başarırız.  
He acknowledge you. O, seni tanır.  
They acquiesce this car. Onlar, bu arabayı kabul eder.  
I acquire two tickets. Ben, iki bileti elde ederim.  
He acquit O beraat ettirir 
They activate computers. Onlar, bilgisayarları aktif hale getirir.  
You adapt my program. Sen, benim programımı adapte edersin.  
You add my e-mail your MSN list. Sen, benim e-postamı senin MSN listene eklersin.  
I addict my program. Ben, benim programıma bağımlı olurum.  
You adduce this document. Sen, bu dokümanı kanıt gösterirsin.  
It adhere everything. O, her şeye yapışır.  
It adjoin your computer. O, senin bilgisayarına bitişik olur.  
You adjourn your appointment. Sen, senin randevunu ertelersin.  
He adjust the cinema time. O, sinema zamanını ayarlar.  
We administer your children. Biz, senin çocuklarını idare ederiz.  
They admire nice ethics. Onlar, güzel etiği takdir eder.  
He admit the crime. O, suçu itiraf eder.  
I admonish my friend. Ben, benim arkadaşımı kibarca uyarırım.  
You adore my aunt. Sen, benim yengemi çok seversin.  
They adorn your house. Onlar, senin evini süsler.  
We advise this club. Biz, bu kulübe tavsiye ederiz.  
You advocate this thief. Sen, bu hırsızı savunursun.  
I affect the everybody. Ben, herkesi etkilerim.  
He affiliate with  the cupboard. O, dolapla birleşir.  
You affirm the quiz date. Sen, sınav tarihini bildirirsin.  
I affix my notebook. Ben, benim defterimi iliştiririm.  
You afford my grandfather. Sen, benim büyükbabamı karşılarsın.  
You aggravate the customer. Sen, müşteriyi kızdırırsın.  
You  agitate our show. Sen, bizim showumuzda gösteri yaparsın.  
They ail the animals. Onlar, hayvanları rahatsız eder.  
We allow for the cinema. Biz, sinema için izin veririz.  
He amass my bag. O, benim çantamı getirir.  
You amaze the drivers. Sen, sürücüleri şaşırtırsın.  
I amble the way. Ben, yolda yavaşça yürürüm.  
I ameliorate my mistake. Ben, benim hatamı düzeltirim.  
I amend your garden. Ben, senin bahçeni ıslah ederim.  
I amuse the girls. Ben, kızları eğlendiririm.  
You analyse this problem. Sen, bu problemi analiz edersin.  
You anesthetize your ill. Sen, senin hasta anestezi yaparsın.  
He angle this world. O, bu dünyayı başka açıdan gösterir.  
You animate a famous. Sen, bir ünlü canlandırırsın.  
I annihilate this gun. Ben, bu silahı yok ederim.  
I annotate my door. Ben, benim kapıma açıklayıcı not eklerim.  
He announce the meeting. O, toplantıyı ilan eder.  
I anticipate from you. Ben, senden önce davranırım.  
You apologise for your mistake. Sen, senin hatan için özür dilersin.  
I appease my mother. Ben, benim annemi yatıştırırım.  
You apply this diet. Sen, bu besini uygularsın.  
He apportion the apples. O, elmaları paylaştırır.  
We appraise your house. Biz, senin evine değer biçeriz.  
We apprehend the murderer. Biz, katili tutuklarız.  
He apprise the event. O, olayı söyler.  
We arbitrate your problem. Biz, senin problemini çözeriz.  
They argue about my car. Onlar, benim arabamın hakkında tartışır.  
We arouse you early in the morning. Biz, seni sabahta erken uyandırırız.  
They arraign a famous. Onlar, bir ünlü çağırır.  
We arrange a show. Biz, bir showu düzenleriz.  
I articulate about your friends. Ben, senin arkadaşlarının hakkında açık konuşurum.  
I ask this address. Ben, bu adresi sorarım.  
It assail the men. O, adamlara saldırır.  
You assist my child. Sen, benim çocuğuma yardım edersin.  
He associate you  a famous. O, seni bir ünlü benzetir.  
I atone my brother. Ben, benim erkek kardeşimin gönlünü alırım.  
You atone your uncle. Sen, senin amcanın gönlünü alırsın.  
My father atone my teacher. Benim babam, benim öğretmenimin gönlünü alır.  
My friend atone my grandfather. Benim arkadaşım, benim büyükbabamın gönlünü alır. 
My  aunt atone my grandmother. Benim yengem, benim büyükannemin gönlünü alır.  
The dogs attack. Köpekler saldırır.  
Their dogs not attack. Onların köpekleri saldırmaz.  
The tigers  attack the gazelles. Kaplanlar, ceylanlara saldırır.  
The tigers not attack the birds. Kaplanlar, kuşlara saldırmaz.  
I  attempt he. Ben, onu denerim.  
I  attempt the dance. Ben, dansı denerim.  
I  attempt the volleyball. Ben, voleybolu denerim.  
I attend from the window. Ben, pencereden bakarım.  
I attend from the balcony. Ben, balkondan bakarım.  
I attend from the hill. Ben, tepeden bakarım.  
You attest the driving licence. Sen, sürücü ehliyetini beyan edersin.  
You attest the  licence. You attest the  licence. 
My computer automate the work. Benim bilgisayarım, işi otomatikleştirir.  
He avenge from he of friends. O, arkadaşlardan onun öcünü alır.  
He await the bus. O, otobüsü bekler.  
My uncles await the airplane. Benim amcalarım, uçağı bekler.  
My grandmother await the train. Benim büyükannem, treni bekler.  
My friend await your doctor. Benim arkadaşım, senin doktorunu bekler.  
We babble about the comedy. Biz, komedinin hakkında gevezelik ederiz.  
We baby-sit. Biz bebek bakıcılığı yaparız.  
He backspace the word. O, sözcüğü siler.  
They bake the meat. Onlar, eti pişirir.  
They bake the vegetable. Onlar, sebzeyi pişirir.  
Actors barnstorm every winter. Aktörler, her kış turneye çıkar.  
He bash the man. O, adama şiddetle vurur.  
I bathe my foots. Ben, benim ayaklarımı yıkarım.  
I beat your friend of the chess. Ben, senin satranç arkadaşını yenerim.  
I beckon the yellow house. Ben, sarı eve işaret ederim.  
I beguile my mother. Ben, benim annemi kandırırım.  
I belabor my father. Ben, benim babamı ikna ederim.  
I believe the god. Ben, Tanrı'ya inanırım.  
I belittle my friends. Ben, benim arkadaşlarımı küçümserim.  
My grandmother bequeath  my grandfather's house. Benim büyükannem, benim büyükbabamın evine miras bırakır.  
I berate your friends. Ben, senin arkadaşlarını azarlarım.  
You beseech your mother. Sen, senin annene yalvarırsın.  
I beset the bag my car. Ben, çantayı benim arabama sıkıştırırım.  
I bet for horse. Ben, at için bahse girerim.  
You bewail for the children. Sen, çocuklar için çok üzülürsün.  
I blaspheme about his friend. Ben, onun arkadaşının hakkında kötü sözler söylerim.  
I borrow from my friend. Ben, benim arkadaşımdan ödünç alırım.  
We break our firewoods. Biz, bizim odunlarımızı kırarız.  
I breathe every time. Ben, her zaman nefes alırım.  
I breed a cow. Ben, bir ineği beslerim. 
You bring my car. Sen, benim arabamı getirirsin.  
We bring the newspaper. Biz, gazeteyi getiririz.  
They bring my mother's bag. Onlar, benim annemin çantasını getirir.  
I broadcast my novel. Ben, benim romanımı yayınlarım.  
My father  build the bridges. Benim babam, köprüleri inşa eder.  
You burn our house. Sen, bizim evimizi yakarsın.  
I buy a book. Ben, bir kitabı satın alırım.  
My uncle buy a helicopter. Benim amcam, bir helikopteri satın alır.  
His friend buy a novel. Onun arkadaşı, bir romanı satın alır.  
You buy a bouquet  tulip. Sen, bir buket lalesini satın alırsın.  
We buy a kilo oranges. Biz, bir kilo portakalını satın alırız.  
I calculate our money. Ben, bizim paramızı hesaplarım.  
The ducks swim on the small lake. Ördekler küçük gölde yüzer.  
I take my hat. Ben, benim şapkamı alırım.  
He talks all the time. O, sürekli konuşur.  
We teach her Turkish. Biz, onun Türkçesini öğretiriz.  
You tell the names of museums.  Sen, müzelerin isimlerini söylersin.  
I thank them again an again. Ben tekrar tekrar teşekkür ederim. 
I think about  the book. Ben, kitabın hakkında düşünürüm.  
They  throw coins. Onlar, madeni paraları atar.  
I touch your hand once. Ben, bir defa senin eline dokunurum.  
Ahmet translate from Turkish into English. Ahmet, İngilizce'ye Türkçe'den çevirir.  
I travel for two hours  to the Ankara. Ben, Ankara'ya iki saat boyunca yolculuk yaparım.  
I try to teach  the children.  Ben çocuklara öğretmeyi denerim.  
I turn every evening to house. Ben, her akşam eve dönerim.  
I understand Turkish. Ben, Türkçe'yi anlarım.  
I  use the tractor every day. Ben, her gün traktörü kullanırım.  
They visit Süleymaniye mosque. Onlar, Süleymaniye camisini ziyaret eder 
He wait four hours you. O, dört saat seni bekler.  
They walk in the coast for two hours. Onlar, iki saat boyunca kıyıda yürür.  
I want to buy five vases.  Ben beş vazoyu satın almayı isterim.  
I  wash  my face with cold water. Ben, soğuk suyla benim yüzümü yıkarım.  
They  watch the dresses in the museum.  Onlar, müzede giysileri izler.  
You work  the whole day. Sen, tüm günü çalışırsın.  
I write about our friends in my next letter.  Ben, benim sonraki mektubumda bizim arkadaşlarımızın hakkında yazarım.  
I catch the cat. Ben, kediyi yakalarım.  
I change his notebook. Ben, onun defterini değiştiririm.  
I choose a beautiful flower. Ben, güzel bir çiçeği seçerim.  
I clean the window. Ben, pencereyi temizlerim.  
I come the theater. Ben, tiyatroya gelirim.  
I continue the  talk . Ben, konuşmaya devam ederim.  
I cook the fish good. Ben, balığı iyi pişiririm.  
I correct his mistake. Ben, onun hatasını düzeltirim.  
I count the moneys. Ben, paraları sayarım.  
I cross by the bicycle. Ben, bisikletle geçerim.  
I cry  the ill humans. Ben, hasta insanlar ağlarım.  
I cut the bread. Ben, ekmeği keserim.  
I dance nice. Ben, güzel dans ederim.  
I die for you. Ben, senin için ölürüm.  
You do tell. Sen söylersin.  
You drive my taxi. Sen, benim taksimi sürersin.  
I drop about the questions. Ben, soruların hakkında düşürürüm.  
I eat the bananas. Ben, muzları yerim.  
I enjoy your girl friends. Ben, senin kız arkadaşlarını beğenirim.  
I enter your  office. Ben, senin ofisine girerim.  
You fall from high. Sen, yüksekten düşersin.  
I feel tired already. Ben, şimdiden yorgun hissederim.  
I fight with your friend. Ben, senin arkadaşınla kavga ederim.  
I fill the blanks. Ben, boşlukları doldururum.  
You find the list of names in the envelope. Sen, zarfta isimlerin listesini bulursun.  
You finish your university next year. Sen, gelecek yıl senin üniversiteni bitirirsin 
It flow calm. O, durgun akar.  
I follow the lessons. Ben, dersleri izlerim.  
I can't forget Fatma Girik's last film. Ben, Fatma Girik'in son filmini unutamam.  
We gained four liras. Biz, dört lirayı kazandık.  
We get the  breads.  Biz, ekmekleri alırız.  
I get up at nine or ten o'clock. Ben, saat dokuz veya onda kalkarım.  
I give the book to Zeynep's friends. Ben, Zeynep'in arkadaşlarına kitabı veririm.  
 I go the house with my brother.  Ben, benim erkek kardeşimle eve giderim.  
My father grows wheat. Benim babam, buğday yetiştirir.  
Our have a lot of hens. Bir çok tavuğumuz var. 
Zeynep  hear this event. Zeynep, bu olayı duyar.  
You  help my friend. Sen, benim arkadaşıma yardım edersin.  
I hope the doctors will think that Zeynep is a lady. Ben, doktorların, Zeynep'in bir hanım olduğunu düşünecek olduğunu umarım 
You hurry for dinner.    Sen, yemek için telaşlandırırsın.  
My father invited the children to England. Benim babam, İngiltere'ye çocukları davet etti.  
White tiger can kill an elephant in two minutes. Beyaz kaplan, iki dakikada bir fili öldürebilir.  
I kiss my father's hands.  Ben, benim babamın ellerini öperim.  
My children  know the address.  Benim çocuklarım, adresi bilir.  
They laugh  this events.  Onlar, bu olaylara güler.  
Ahmet  learn in the museum very well. Ahmet, müzede çok iyi öğrenir.  
I leave you in the cinema. Ben, sinemada seni bırakırım.  
My mother let go to the cinema. Benim annem sinemaya gitmeye izin verir.  
You like  the figs. Sen, incirleri beğenirsin.  
Ahmet listen to this music. Ahmet, bu müziği dinler.  
They live in a cottage behind our house. Onlar, bizim evimizin arkasında bir kulübede yaşar.  
He look at the travel brochure. O, yolculuk broşürüne bakar.  
You lose my key. Sen, benim anahtarımı kaybedersin.  
I love  the books. Ben, kitapları severim.  
We make our breakfast. Biz, bizim kahvaltımızı yaparız.  
I meet you there at two o'clock. Ben, orada saat ikide seni karşılarım.  
I miss the train. Ben, treni kaçırırım.  
We open only one bag. Biz, sadece bir çantayı açarız.  
I order the nurses. Ben, hemşirelere emrederim.  
They pass Atatürk bridge. Onlar Atatürk köprüsünü geçer. 
The monkeys  play in their cages.  Maymunlar onların kafeslerinde oynar.  
I promise to come to Turkey next summer.  Ben gelecek yaz Türkiye'ye gelmeye söz veririm. 
Our daughters put  coins  their bags.  Bizim kızlarımız madeni paraları onların çantalarına koyar.  
it  rain at the village now.  Şimdi köyde yağar.  
They read everything in English. Onlar İngilizce'de her şeyi okur.  
I receive your lovely letter this day.  Ben bugün senin sevimli mektubunu alırım.  
I remember the names of these islands. Ben bu adaların isimlerini hatırlarım. 
Ahmet repaired his old bicycle for me.  Ahmet benim için onun eski bisikletini onardı.  
You rest in garden. Sen bahçede dinlendirirsin.  
He run now in the garden. O şimdi bahçede koşar. 
He say a few English words. Birkaç İngilizce kelime söyler.  
We  see a statue on the right. Biz sağda bir heykel görürüz.  
They sell  socks and skirts.  Onlar çorap ve etekler satar.  
We send you our best regards. Biz sana bizim en iyi dileklerimizi yollarız.  
I shake hands. Ben el sıkışırım.  
I shout for  your. Ben senin için bağırırım.  
I show their passports. Ben onların pasaportlarını gösteririm.  
I shut her eyes. Ben onun gözlerini kaparım.  
I sleep in this room. Ben bu odada uyurum.  
I smile the beautiful ladys. Ben güzel hanımlara gülümserim.  
I smoke a cigarette. Ben bir sigara içerim.  
They spend very much. Onlar çok fazla harcar.  
You stand near the table.  Sen masanın yakınında durursun.  
She stay with my mother  two months.  İki ay benim annemle kalır.  
They stop for one minute. Onlar bir dakika için durdurur.  
I strike  to door. Ben kapıya vururum.  
They surround the city four months. Onlar dört ay şehri kuşatır.  
The students eat meat. Öğrenciler et yer. 
They students eat meat when they want. Öğrenciler istedikleri zaman et yerler. 
They go to churc every Sunday. Her Pazar kiliseye giderler. 
We play football or basketball on Sundays. Pazar günleri futbol veya basketbol oynarız. 
Most boys like football. Çoğu erkek çocuk futboldan hoşlanır. 
We have breakfast in the morning. Sabahları kahvaltı ederiz. 
We have tea in the afternoon. Öğleden sonra çay içeriz. 
We watch TV in the evening. Akşamları televizyon izleriz. 
We have breakfast at 8 o'clock every morning. Her sabah saat 8'de kahvaltı ederiz. 
I drink a glass of milk every day. Her gün bir bardak süt içerim. 
She likes horror films. Korku filmlerinden hoşlanır. 
They come here every day. Onlar her gün buraya gelir. 
I go to bed at 11 o'clock every night. Her gece saat 11'de yatarım. 
He sometimes goes fishing. Bazan balığa gider. 
The man comes here every day. Adam hergün buraya gelir. 
The girl dances very well. Kız çok güzel dans eder. 
I know him well. Onu iyi tanırım. 
I go to school every day. Ben her gün okula giderim.  
I need more money for new books. Ben yeni kitaplar için daha çok paraya ihtiyaç duyarım.  
The students do homeworks. Öğrenciler ödevleri yapar.  
I want good ones . Ben iyi olanları isterim.  
He buy food for his children. O, onun çocukları için yiyeceği satın alır.  
I buy a jacket. Ben, bir ceketi satın alırım.  
I buy a car. Ben, bir arabayı satın alırım.  
They usually buy woollen cardigan in winter. Onlar genellikle, kışta yün hırkayı satın alır.  
He come  after ten o'clock . O, saat ondan sonra gelir.  
The tourists come to Turkey in June. Turistler, Haziran'da Türkiye'ye gelir.  
Our history teacher  come at ten o'clock. Bizim tarih öğretmenimiz, saat onda gelir.  
I cut  the meat with a big knife. Ben, büyük bir bıçakla eti keserim.  
The guestes drink coffee. Konuklar, kahveyi içer.  
 
Share this article :

0 yorum:

Speak up your mind

Tell us what you're thinking... !

Popüler Yayınlar

 
Support :
Original Design by bilgi